Fransızlar için son dönemlerde "yine yapmışlar" diyebileceğimiz çok sayıda eser yok elimizin altında ancak intouchables ile bir klişeyi çok başarılı bir şekilde gerçekleştirdiler; Hem güldürüp hem de hüzünlendirdiler biz izleyenleri.
Paris'te geçen filmlerin çoğunun aksine filmde Paris pazarlaması neredeyse hiç yapılmamış. Eiffel Kulesini görmüyoruz bile diyebiliriz. Filmin samimiliğini, odaklandığı noktayı buradan bile anlamak mümkün. Paris' te geçen bir Fransız filminden sonra "Paris sokaklarında gezmek istedim" cümlesini duyamadığım nadir filmlerdendi diyebilirim.
Hikayemize gelecek olursak; tamamen zıtlıklar üzerine kurgulanmış 2 karakterin etrafında gerçekleşiyor. Zengin bir aristokrat olan Philippe'in yamaç paraşütü kazası sonrası boynundan aşağısı felç olmuştur ve sürekli yanında kalacak bir bakıcıya ihtiyacı vardır. Paris'in banliyölerinde yaşayan, hırsızlık suçu sebebiyle girdiği hapishaneden yeni çıkmış Driss ile yolları Driss'in doğru zamanda doğru yerde olması sonucu "şans eseri" kesişir. Ekonomik durumları, müzik zevkleri, ten renkleri, fiziksel yeterlikleri... her şeyleriyle zıt olan bu iki karakterin samimi dostlukları bu karşılaşmanın devamı olarak biz izleyenlere çok sade, komik, hüzünlü bir şekilde aktarılır.
Filmin yönetmenleri Olivier Nakache ve Eric Toledano gerçek bir olaya dayanan bu eseri arka plana güzel müzikler de koyarak bizlerle paylaşıyorlar. Filmin ana soundtrack'i Una Mattina çaldığı zaman, empati yeteneğinizin de derecesine göre hüzünlenmekten kendinizi alamıyor, Driss in favori grubu Earth & Fire çaldığı zaman da yüzünüze tebessümü cuk diye oturtuyorsunuz.
Fransızlar müzikte her zaman yaptıklarını bu sefer de Intouchables'de yaptılar anlaşılan, meşhur fransız dokunuşlarını.a
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.